Subject: Gençliğin Kıymeti Bilinmelidir Mon May 05, 2008 1:40 pm
GENÇLİĞİN KIYMETİ BİLİNMELİDİR
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir ibâdete, pek çok sevap verilir. İhtiyarlıkta dünya zevkleri azalıp güç kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkânı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmanlıktan, âh etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da tövbe demektir ve yine büyük nimettir.
Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyarlık, herkese nasip olmaz. Nasip olsa da rahat, elverişli, vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, halsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bugün, güç kuvvet yerinde iken, hangi özürle, hangi sebeple, bugünün işi yarına bırakılabilir?
Sevgili Peygamberimiz, (Yarın yaparım diyen, helâk oldu, ziyân etti.) buyurdu. Gençlik zamanında insanı üç din düşmanı olan, nefîs, şeytan ve kötü insanlar aldatmaya uğraşmaktadır. Bunlar karşısında, az bir ibâdet pek kıymetli olur. İhtiyarlıkta yapılan, bundan kat kat fazla ibâdetlerin bu kadar kıymeti olmaz.
Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkda yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur. Hele başka mâniler de araya katılırsa, bunları dinlemeyip yapılan ibâdetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir. Çünkü, mâniler karşısında ibâdet yapma güçlüğü, sıkıntısı, o ibâdetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mâni(engel) olmayarak, kolay yapılan ibâdetler, aşağıda kalır. Bunun içindir ki, insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünkü insan, mâniler (engeller) arasında ibâdet ediyor. Melekler ise, mâni olmadan emre itâat ediyor. Harp zamanında askerin kıymeti artar ve muharebede ufak bir hizmetleri, sulh zamanındaki büyük gayretlerinden daha kıymetli olur. Gençlik arzuları, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsin ve şeytanın sevdiği şeylerdir. Dîne uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allahü teâlânın düşmanlarını sevindirip, bütün ni’metleri veren, hakîkî sahibi gazaba getirmek, akıllı insanların yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, hepimize akla uygun hareketler nasip edip nefse, şeytana ve din düşmanlarının sözlerine ve yazılarına aldanmaktan muhafaza buyursun!.
Benî İsrâil zamanında bir genç, Cenâb-ı Hakkın emirlerine uymaz, kötü işler yapardı. Tövbe eder, tövbesinde durmazdı. Çok günah işlese de, çok tövbe ettiği için Allahü teâlânın yardımı ile muvaffak oldu. Büyük bir günah işledikten sonra pişman oldu. Sahraya çıkıp, yüzünü gözünü topraklara sürerek dedi ki:
“Yâ İlâhî, ne kadar çok tövbe ettiysem de, tövbemi bozdum. Eğer beni günahtan korumazsan yine tövbemi bozar, ebedî felâkete düçâr olurum. O zaman benim hâlim nice olur?”
Şöyle bir ses duydu:
“Ey kulum, sen günahından vazgeçtiğin için, sana rahmetle muamele ediyorum. Tövbeni kabul edip, kötü amellerini lütuf ve keremimle affettim”.
Ne kadar çok yaşasan, Öleceksin değil mi? Dünyadan âhirete, Göçeceksin değil mi?
Tapma paraya, pula! Seni bekler musalla. Ergeç uzun bir yola, Çıkacaksın değil mi?
Kapılma ucba kibre! Duracak bir gün ibre, Issız karanlık kabre, Gireceksin değil mi?